30 Aralık 2020 Çarşamba

Gel Artık

 Gece, bal mumu zehrini, 

Damla, damla akıttı ruhuma,

Anlamsız yürüyüşte, 

Başım göklerde, 

Bir zamanlar çocuktum, 

Genç oldum ve yaşlanıyorum

Uzadıkça dallarım, budandı, 

En sonunda törpülendi. 

Düşün sana en deli çağımda, 

Yer,gök, in ve cin

Yedi iklim, beş kıta

Görülmeye değer beş okyanus., 

Sığarmıydı içime. 

Gönül,seyrederken yücelerden, 

Bu karanlık çökermiydi, içime, 

Çaresiz, eli kolu bağlı.

Bir babaya ağırdır gitme demek, 

Önce başını eğer,

Gitmesi gerekiyordu der. 

Sessizce, ama yüreğinde, 

Özlemlemlerin en babası. 

Evi ayakta tutan, kolonlarıdır, 

Evlat ise hırçındır, ısırgan otu. 

Geldiği yerden uzaklaşmak ister. 

Felsefe üretme çağında, 

Taze koruk olmuş, 

Hep gözü uzaklarda. 

Gider birgün bilmediği, 

Uzak diyarlara, 

Dönmek istesede bir gururdur 

Halka,halka sarmış ruhunu.

Ne Baba gel diyebilir, 

Ne evlat dönebilir. 

Gün gelir böyle ayrı düşersin, 

Vatanından, ilinden. 

Hasret bir yumaktır, 

Şekli farklı farklıdır. 

Bir düşün,dul,yetim ve Öksüz. 

Ya isimsiz olan evlat acısı, 

Ona bir isim bulunamamış. 

Oy anam;

Saçındaki akları, özledim. 

Sade,duru ve burcu gibi

Yıldız olmuş, günahsız. 

Çilekeş bir ömrün sembolü. 

Şimdi hayallerde, erişilmez. 

Gün geçtikçe benimde, 

Kalsiyum, mağnezyum, 

Sodyum ve potasyum. 

Dengem bozulacak, 

İmmün sistem hastalıkları, 

Yada, Romatizmam artacak. 

Ağrı sızılar içinde, kendi derdimde.

Hayat,film şeridi gibi gözümde, 

Canlı ve taze geçince, 

Özlediğim ve sevdiğim ne varsa, 

Utanmadan ve sıkılmadan, 

"Evlerim viran oldu de gel gel, 

Halim perişan oldu, de gel gel."

İlkbaharda, tomurcuğun dalından

Yeşermesi ve canlanması gibi. 

Gözlerim şafakta hasretle beklerken. 

Güneş doğar, dünya ışıldar. 

Hayat yeni bir güne başlar. 

Paslı gözlerim, titrek ellerim, 

Yorgun dizlerim, 

Sefil ve perişan hallerimde.

Hiç unutamadığım, bir ömür boyu,

Hasretim,umudum,

Arkadaşım ve dostum. 

Gel artık... 




23 Aralık 2020 Çarşamba

BİR AŞK ÖYKÜSÜ

 İklimleri farklı, 

Dilleri farklı,

İki,düşman gezegenin gençleriydiler.

Biri,güneşe en yakın,merkür'den,

Diğeri en uzak,Neptün'den. 

Dipsiz kuyularda, 

Afrika'da bir kıtada 

Kıtlıkta, kıran'da 

Bolluk ve berekette görmüş;

Sulak iklimde, çatlayan topraklar gibi.

Birbirini bulmuş iki parça can.

İki yitik sevda. 

Nasılda, hasret ve özlemle, 

Sarılmışlar, etle kemik gibi, 

Yunan mitolojisinde, 

Venüsün oğlu eros, 

Küçük, zehirli ve kör okunu, 

Atmıştı bir kere. 

İmkansız,bir aşk olduğundan, 

Kavuşmak için;

kimliklerinden,

Gezegeninden vazgeçtiler, 

Gel görki, kuşaklar farklıydı, 

Bir tarafda katı ve gelenekçi

Bir toplum vardı, kabul edilmezdi, 

Aşkları,sevdaları.


Dizine uzandı sevdiğinin, 

Gözlerine baktı, 

Orda gördü güneşi, 

Cihan aydınlandı sandı, 

Daha önce yaşamadığını fark etti, 

Şark ve garp arası düşman olsa ne yazar, 

Bu can, bu ten yaşarmı sensiz, dedi. 

Methiyeler dizdikçe, dizdi. 

Bir fuzuli daha doğmuştu, 

Aşk kargayı bile bülbül edermiş, 

Saatler ve zaman orda,dururmuş.

Kız üzgün ve mahzun, 

-Kurban olam dedi unutalım, 

Yol yakınken dönelim. 

Kerbela'da Hüseyin aşkına,.. 

Derisi canlı canlı yüzülen, 

Seyit nesimi aşkına,.. 

Aşka gark olup kolları, bacakları, 

Kesilen.,Hallacı mansur aşkına... 

Bizide yaşatmazlar,.


Bir volkan kaynıyordu içinde, 

Beyni karmaşık çelişkiler de, 

Yüreği aslan parçası, 

Ölümden hiç korkarmıydı? 

Sevdiğine,zararda gelsin,istemezdi,

Töreleri biliyordu, 

Ağacı, dalından keser gibi, 

Ayıracaklardı, birbirinden. 

Yiğitlik,meydan okuma değildi, 

Sel ve fırtınaya karşı, 

Aklı başında iki yaralı aşık. 

Güvercin gibi hassas ve narin ruhları, 

Ayrığında,ölüm olduğunu, 

Birbirinden ayrı yaşamanın, 

Bir mezar olduğunu biliyorlardı,

Tüm kainat, nefesini tutmuş, 

Bir sinema salonunda, 

En ağır bir dram filminin, 

Son sahnesini izler gibi, 

Merak ve heyecanla izliyorlardı. 


Ayağa kalktı, 

Bir elinde sevdiğinin eli, 

Diğerini göklere açtı. 

Ey!yüce'lerin yücesi dedi, 

Ve tekYaratan. 

Dermansız dertlerde varmış, 

İyileşmeyen yaralar gibi, 

Nasılsa ölüm değilmi, 

Bunca kargaşanın sonu, 

Sonunda yine dönüş sana değilmi, 

Hocayı hızır aşkına, 

Bizide sır eyle dedi, 

Ya sakla gökyüzünde, 

Ya yerin dibinde, 

Bir yeraltı şehrinde

Ya,yıldız et bizi,

Ya,iki ağaç et yan yana

Kökü aynı toprata, can bulan. 

Yaprak, yaprak gözlerle

Birbirine bakan,.. 

Bir şimşek çakar gibi,

Bir ışık yumağı belirdi, 

Alıp götürdü iki aşığı. 

Yıllar, aylar geçsede, 

Nerede ve nasıl olduklarını,,, 

Ne duyan oldu nede bilen...

Can bulmak için, 

Bazen gitmek gerekir;

Herşeyden ve herkesten. 

19 Aralık 2020 Cumartesi

Vay kardaş.

 Son,gece bükücü uyduğunda,

Dalga kıran,boğulduğunda, 

Şiir,suskun kara gözlerle,

Mahzun,mahzun bakanda.. 

Acı ciğere işler. 

Kor,kor yanan alevde, 

İki,karataş arasında, 

Güzelim,sarı buğday öğütülende,

Yüce!dağbaşının karı, 

Güneşte irmik, irmik eriyende... 

Ne hoş çağlar sonra,ırmak olup. 

Lezzetli hoş bir yemek olur, 

Ekmek olur... 

Çünkü,acısıyla kavrulmuştur.

İşkencenin en ağırını,ruhunda çekmiştir.


Vay kardaş... 

Bacası yok yüreğin, 

İçten içe,alev alır, dumanı tütmez.

Karacadağ pirinci gibi,

suya doymaz olur... 

Bilirsin,bir yanım,ırgat eli altında,

Güneşin koynunda, çukurova da, 

Pamuk işçisidir.

Acısı,ellerinde değil, 

Boynuna,kuşakla bağladığı, 

bebesinin, ağıdındadır. 

Umudundadır, hayalindeki gelecektedir.

Anadolu'nun en ücra köşesinde, 

Bir köy okulunda,,, 

Körpecik çiçekler, açar. 

Renkleri gökkuşağından,

Herbiri derya deniz ufuklar da,

Sonra yıllar geçtikçe, 

Sağ, sol, kuzey,güney, 

İklimleri farklı, boy ve kabileye,ayrılıp.

Yollar açılacak, herbiri bir yöne. 

Ve savaşlar çıkacak, 

Kandan, alevden,intikamlar.

Sevgi ilaçtı oysa, kardeşlik bir ormandı.

Yandı, bitti, kül oldu. 


Vay kardaş. 

Seni gördüm, ne çok sevindim. 

Bu hayatta tek dayanağım. 

Dostum, arkadaşım sırdaşım. 

Taş çatlarda,senin yüreğin çatlamaz. 

Bir sen bilirsin, 

"Oy anam"dediğimde.

Bir nefes çekişimde içime. 

Bir kalp attıkdan sonra. 

Kanım,vücudumda,

kaç bin kilometre yol kat eder.

Ağıt olur, en uzun dengibej. 

Dilini bilmesen de, acısı feryadı, 

Sarar ruhunu. 

Ve sen gelirsin aklıma... 

Büyülü bir gezegende, tekrar seninle, 

Herşeye,en baştan başlarız. 

Bu rüya,bitmesin derken. 

Kırk haramiler,

Eşkiyalar türemez olurmu, 

Seni,benden alıp götüren.

Hasret kokmasam olurmu, 

Acı saf bir zehir olup, 

Damla, damla dolmasa içime, 

Büyülü sözler, dökülür mü dilimden. 

Uzun ince bir yolda yürürken, 

Aşık Veysel'im gelir aklıma, 

"Kuş olsan da kurtulmazdın elimden

Eger görsem idi goz ile seni"

İncecik sitemi dokunmuştur sineye,

Sonsuz,karanlıklar içinde. 

Aydınlık, karanlık arasında, 

Tan yeri ağardığında, 

Yıldızlar sönüp, uykuya daldığında. 

Bir yer var çok uzaklarda,,, 

Adını ve yerini bilmediğim. 

Mecnun gibi,dolansanda bir zamanlar, 

Sonu yok, bu çıkmazın... 

Vay kardaş... 

Sana veda ederken,

Hasret ile selam eder, 

Gözlerinden öperim. 
































17 Aralık 2020 Perşembe

Ey şahı cihan

 Ey şahı cihan! nedir bu gam-ı figan

Ruhum serzenişte,dilimde hüsran. 


Aşk-ı pervane döner,deli divane

Sığdıramaz,cümle cihan-ı gönlüne


Firgat-i gurbettir,ruhu arş-ı âlada

Bedeni tutsaktır, güruh-u belada. 


Nazar-ı değer,tüm ömr-ü fena ya

Bulunmaz bir sıhhattir mülk-ü beka ya. 


Bırakma beni darı dünyada avare

Tut elimden bırakma bi-çare


Bir can ki aradı mülkü saadet-i

Bulamadı dünyada huzuru vahdeti


Gel artık, bekletme ruhumu araf-ta, 

Gönlümü Şen eyle, kavuştur didara. 


Çün ola devri alem senden,ol dersen ola

Kıl Kanaat bu adem-e, ersin huzura. 


Bi-çare gönüller sana gelir Murad'a

Bir vakkas değil, binlercesi kapında. 


11 Aralık 2020 Cuma

Ya tutarsa.

Basamak  
        Basamak 
                Yükselmek
Göklere, yıldızlara ulaşana dek. 
Sonsuz, soluksuz bir seferde
Hayalde, düşte ve umutta. 
Bıkmadan, yalın ayak sevdalarla
Yarışmak villada ki bir hayatla mesela
Sen gece konduda kömür sobasında, 
Zehirlenmeden çıkarsan sabaha.
İmkan ve şartlar adil olmasada.
Sen ey açlık sınırındaki partizan, 
Bu millet sana minnettar. 
Mutluluk varsa eğer;
Kimde olduğu bilinmez.
Belki zengin de belki fakir de. 
 
Karanlık
       Işıksız
             Penceresiz
Perde perde yükselen hayallerim
Sorgusuz, sualsiz, 
Engelsiz ve tutuksuz.
Gözlerimi kapattığımda
Yanı başımda olan, 
Buzullardaki soğuklukta
İçimizdeki sıcaklık. 
Bir ömür kadar uzun, 
Bir nefes kadar kısa zaman diliminde, 
Nerden nereye yolculuk yaparım;
Uzun, imkansız ve tuhaf. 
İnanması güç olsada
DNA içinde saklanmış kopyalarım
Tohumda bir orman gizlenmiş
Derya var deryalar içinde. 
Akıldan idrak ten ötede. 
Ama hertaraf karanlık., 
Düşlerimde sana olan yakınlığım. 

Deli. 
       Divane
            Gönül... 
Halden anlamaz, 
Laf dinlemez. 
Herşeye gücüm yeter de
Bir sana sözüm geçmez. 
Yedi başlı ejderha olursun. 
Yücelerden seyredersin dünyayı. 
Alem-i cihan senden sorulur sanki. 
Nazın çekilmez bir dilber olursun
Dünya etrafında döner
Herşeyi bilen sen olursun
Fırtınalara çekersin peşinde
Bir deli küheylan gibi, 
Azgın, gururlu ve soluksuz. 
Bilmezmisin oysa, 
Bir nice bedenlere yurt oldu bu gönül
Uçtu, kaçtı en sonunda, pişman oldu. 
  
Coştum
      Koştum
            Yoruldum. 
Nihayi durgunluğum ondandır. 
Bir çok sevdalar peşinde koştuktan sonra
Hırs yapıp doyumsuzluk içinde koşarken
Hayellerde güçlü sonsuz ve sınırsızken
Gerçeklere hep takılıp sendeledim. 
Bioenerjim yüksek voltaj larda
Kinetik enerjim sınırlı yani.
Yani kısaca evdeki hesap hiç uymadı çarşıya
Bir gerçek var ortada
Aşılması güç değişmesi güç
Başta kara yazılmışsa kaderin
Milyonda bir ihtimal belki
Denemeye değer mi bilemem. 
Mayanı yap çal göle
Bekle ense yapıp sonra...
Ya tutarsa. 

      
                 


5 Aralık 2020 Cumartesi

Küçüktük hemde küçücük.

Küçüktük hemde küçücük

Kardeşler içinde bir kahvaltı sabahı

Birbi gülüşlerimiz de mutluyduk

Sofaramız çok çeşitli olmasada

Sıcaklığımız yeterdi odamıza. 

Cihan şumul devletlerden habersizdik

Büyük balık küçük balığı yuttuğundan

Kan dökülerek imparatorluk kurulduğundan

Sevdalar filizlenmemişti yüreğimizde

Ayrılık, hasretlik nedir tanışmamıştık.

Dağılmamıştık çil yavrusu gibi uzak diyarlara

Geçim kaygısı nedir daha bilmiyorduk.

Zorunlu göçle gitmemiştik uzak diyarlara. 

Kavimler göçünü öğrenmemiştik

Hangi boydan, geldğimizi bilmiyorduk. 

Hala, acılı ırmaklar tatlı su taşıyordu

Yaralı yürekler nasıl gülüyorsa öyle

Gel zaman,git zaman... 

Yaşayarak öğrendik hayatı

Diplomalı genç olduk,tahsilli

Acılar biriktirdik nefeslerimizde

Kirlenmiş bir hayat, 

Masumiyet ten öteye

Güvensiz bir toplum içinde

Keynesen maliye politikaları

Fast food yiyeceklerle obeziteyle mücadele

Kapital sistemin ekonomik dengesi

Serbest piyasa da belirlendi.

Gezen tavuk yumurtası arar olduk 

Hormonsuz doğal gıdalar.

İlerledikçe gerileyen bir yanımız oldu

Geçmişe hasretle bakan gözlerimiz. 

Nerden bile bilirdim? Değilmi. 

Herşeye veda ede ede

En sonunda hayata elveda diyeceğimizi

Biriktirdiği miz serveti yer üstünde bırakıp

Yerin altında kalacağımızı. 

Serveti Fünun edebiyatı bunun için miydi

Fuzuliden, mevlana dan beyitler

Deyimler ve deyişler neyi anlatıyordu. 

Annem hasta yatağında,son saatlerinde, 

Elini kaldırıp elvada ettikten sonra

O son bakışlar zihnime kazındıktan sonra... 

Hangi fizik, hangi kimya, 

Kaybetmenin acısını teorilerle,deneylerle

Gösterebilir ki;

Kaç bilinmezli denklem olur matematikte

Hangi formül sonuca ulaştırırki. 

İşte fiziğin metafiziğe geçtiği nokta

Kara delik denilen girdap. 

Dostum oldu hayatta candan öteye

Ayrı dünyaları yaşarken

Aynı duyguları aynı düşünceleri paylaşan

Birbirini bir bütün olarak tanımlayan

Coğrafyamız ayrıda olsa

Ayrı dilleri de konuşsak,

Aynı denize akan iki nehir gibi

Sonunda birleşen. 

Sevdalarımız oldu sonra

Nesilden nesile aktarılan

Süte su katılmayan zamanlardan

Destansı uzun ve kavuşulmamış

Hep bir yanı eksik kalmış

Ya ben geç kalmışım hani 

Ya o erkenden gelmiş

Birbirini hiç bulamamış iki yitik sevda. 

Belki ondan efsane olmuş 

Yüce dağların zirvesinde kar olmuş, 

Üşümüş ve yanlızmış, 

Dilden dile anlatılmış. 

Ne ben ona açılmışım

Nede o bana anlatmış sevdasını

Gizliden gizliye yanıp tutulmuşuz.

Sıdkı babanın bu deyişi efkarımız olmuş. 

"Azm-ı rah eyledim gurbet elleri, 

Eğlenme sevdiğim sultanım, tez gel

Bunca muhiplerin yolunu gözler,

Alnı güneş mah-i tabanım tez gel

Sultanım tez gel cananım tez gel"

Fırat nehrinin kenarında

Kumdan kaleler yaparken, 

Hayallere dalmışız işte,akşam olmuş. 

Küçüktük hemde küçücük

Ellerimiz ayaklarımız alışkın değildi 

Bu yollara, bu yaşama,bu hayata

Keşke hep çocuk kalsak.

Tek derdimiz oyuna dalıp,

eve geç kalışımız olsa. 

Tek korkumuz, mahçubiyetimiz

Kıyafetlerimizin çamurlu olması olsa.